31 Aralık 2011 Cumartesi

Öyle de Dobrayım Yani!

Gecenin saat bilmem kaçı şu an,  bilmiyorum ve sevgili okuyucu bilgisayar ekranının sağ altında saat yazdığını bile bile bakmaya bile üşeniyorum o derece yorgunum yani. Sabahtan beri kitap okuyorum daha doğrusu ne zamandır okuduğumu bilmiyorum ama bir başlamışım 250. Sayfada buldum kendimi. Gözlerimi kırpıştırırken bile canım yanıyor ne mal bir insanım ben.
Kendime neden küfür ediyorum ben, onca sınavım var neden bu boşvermişlik, neden fok balıkları, fasulyenin faydaları derken evet  ben yine saçmalıyorum. Bu ara hep saçmallıyorum ki zaten.
Geçen baktım kız arkdaşlarımdan biri bir çocuğu kesip duruyor, baktım şöyle bir ulan kız ağzının tadını biliyor cidden. Hayır bakıyorum çocuğa yani kusur yok. Kalemle çizilmiş gibi maaşallah diyorum. Sırf accık ekşın olsun diye bende kesmeye başladım ki yani asla huyum değildir. Kızı da sinir ediyorum bu arada, canım sıkıldı napiyiimm yani? Ayrıca onun böyle sinir olduğunu görünce çok tatlı geldi gözüme, yani sırf onun o sinirden mahvolmuş hallerini görmek için bile çocuğa bakmaya devam edebilirdim.
Kız korkuyor benden bir yandan. Arada laf sokuyor farkediyorum yani,  kız sihirli annemdeki pakize vardı ya hani ah işte aynı ona benziyor. İncecik falan ama bildiğin gudubet. (burayı okursa sıçtık demektir o ayrı) ama bir yandan da cidden seviyorum kızı. Niye böyle bir piçlik yapıyorum hatuna bilmiyorum. Bunun deli gibi sevdiği çocuk da gelip benimle tanışmıştı, durup durup muhabbet kurmaya çalışmalar falan böyle ayy ceren senin gözlerin ne reeğnk? Gibi yavşamalar. Bu o olaylardan beri zaten işkillendi biraz. Ama anacım ben nasıl sıkılıyorum, yok yani duramıycam biliyorum illa bir entrika illaa! Birde bana nasıl hava atıyor, ay şöyle 3. Kez göz göze geldik offf yanii! Falan yapıyor. Aha dedim sıçtım ağzına, bir hırs durumu…
Bırak dimi kız naparsa yapsın sana nee? Kudurdum oturduğum yerde resmen Allah’ım neden bu kadar çirkef birşeyim ben,  çocuğa bakmaya başladım. Baktım o da bakıyor filan falan dedim ben bu işi götürürüm. Ama sonra kız bir laf etti ben orda göt oldum zaten.
-Ya cereen! Kızım zaten trible whopper gibisin, hayatında 3-5 tane erkek var  bırak bari bu benim olsun dedi. Kendimi öyle kaltak hissettim ki. e dedim o zaman ben burdan direk otobana çıkayım yani o derce!
Ben kıza nasıl küfür ediyorum, bir yandan vuruyorum aman aman. Ne demek istiyosun sen bana hıı? Ben onlarla çıkıyo muyum geri zekalıı? Hepsine sövmüyor muyum?! Ben naptım ki şimdi?
Sanki varya hepsine böyle aynı anda karşılık vermişim, gel dokun bana hisset beni falan demişim kızın bana yaptığına bak. Ben orda dalga geçiyorum tek derdim eğlence artık ne kadar damarına bastıysam en az benim kadar çirkefleşti yani.
Tamam bebeyim al çocuk senin olsun ne deyim yani, sanki çıkıyorlar ben arada kötü kadın rolünde gibiyim. Haydaa.
İşte diyorum bir insan benim gibi olmamalı, insanlar seni anlamayınca böyle oluyor. Keşe böyle çingenelerin olduğu bir mahallede roman olsaydım. Aynı onlar gibiyim, böyle bir melodi duyduğum an, anneciim gel tut beni oynamayım noluur moduna geçiyorum. Bu kadar oynak olmamam gerekir ya. Aslında evet yani öyle insan içinde yersiz hareketler yapıp milleti rezil falan etmiyorum, ama işte müzik duydum mu ay içim bir kıpır kıpır. Neyse işte herkese benim gibi sevgili lazım, gel kopalım bebeyyiim! Çok sempatik olurdu lan. Kaç kişi benim gibi böyle cilveli işveli hı? Yaşasın ben, yüce sezar adına!

Benden Ne Olur?

Şu içimdeki boşvermişlik duygusuna dur yolcu! Deme vakti gelmeli artık. Sınavlar dersler hocalar kitaplar zerre umrumda değiller. Başından beri çalışmayan, çalışmayı sevmeyen haylaz çatlak manyak bir kızdım.  Hala da öyleyim, hepsinin canı cehenneme. Dersleri hiç dinlemediğimi farkettim mesela. Derste öyle şeyler yapıyorum ki, daha doğrusu yapıyoruz ki bazen hoclar bile gülüp bize katılıyorlar. Böyle bir ortamda kimyanın kanunları yada matematik konuları ne kadar etkili olabilir azizim…
Tek isteğim arkadaşlarımla bolca boş derse girip ölesiye eğlenmek. Birkaç sene sonra sınava girecek olan ben değilmişim gibi. Misal şu an sınavımın olduğunu bile bile gelmiş burada içimi döküyorum. Ha gireceğinden eminim, ama işte diyorum ya boşverr…Neyime güveniyorum bilmiyorum. Aslında belki de en çok istediğim şeye sahip olamamatan kaynaklanıyor bu durum. Zira senelerdir hayalini kurduğum o “oyunculuk” illetinden kurtulamadım ve bu sene sunacağım bir oyun olmayışı hayatımdaki bütün heyecana ve başarı arzusuna çomak sokmuş durumda. Bu senenin bir anlamı yok, istersem hayatımın aşkını bulayım yine de o heyecanı yaşatmaz bana. Sabahları servis beklerken insanları inceliyorum, memurların iş telaşı, kucağında çocuklarıyla her sabah aynı yerde aynı saatte servis bekleyip aynı işi ve parayı kazanıp yaşayan (?) insanlar…Bunlardan olamazsın kızım sen! Ben böyle her gün birbirinin tekrarı olan bir hayat yaşamam, bünyeme ters. Çok mu çocuk düşünüyorum? Diyorum…Ben öyle evlenip hayatını bir erkeğin mutluluğuna adadıktan sonra çocuğunu kucağına alıp yine işine devam eden bir hatun olamam. Olmam. Ben ne yaparım diyorum; şöyle bir sonuç çıkardım.
Doğurduğum çocukla birlikte mezdeke açar oynarım,
O ağladığında ben gülerim,
Eşim  yemek yapsana dediğinde siktir git oç. Derim o da beni boşar.
Kayınvalideme naber panpa? Derim.
Kayınpederimden bayramda peder bi 20’lik çıksana bile derim.
Tamam çok abartmayayım ama eğlence uğruna herşeyi yapabilirim. Kendimi bildim bileli anne gibiyim zaten o yüzden böyle düşünüyorum. Kardeşime ben bakıyorum senelerdir, yemeğini hazırlayıp önüne de koyarım ağladığında avuturum da. Ama işte çocuk yaşta bunları yapınca hayatımın geri kalanını da deli gibi yaşamak istiyorum. Sıradan bir memur, evinin kadını çocuklarının anası olamayacak bir ruhum olduğunun farkındayım. Ama tabi her sahnesinde öpüşüp seviştikten sonra ben sanat için herşeyi yaparım! Diyen sözde oyuncularımız daha doğrusu tescilli kaşarlarımızdan da olmayacağım bir gerçek. Benden ne olur?’a geliyor konu. Benden bi cacık olmaz, namuslu oyuncu olunmuyorsa oyuncu da olmaz benden.
Küçükken dansööz olcamm ben!! Derdim, hala da kıvırıp duruyorum. Bir ara başbakan olmaya fecii takmıştım. Büyüyüp Türkiyenin durumunu görünce siktiirr dedim. Aileme göre benden çok iyi doktor olur. Hastama aç götünü iğne vurcaklar sana şimdi derim, hiç tanımıyorlar beni. Şimdilik hiçbirşeyim yani ama iyi ki varım lan! Bütün kızlar çok sıkıcı ben farklıyım böbeğim (egosu yüksek cümle), çok zarifler çünkü, çok ağırbaşlılar, dokunulmazlar! Ben gayette eğlenceli bir hatunum, zarafet yeri geldiğinde, örneğin bir avm de gezerken “yaa el yelill” diye gezmiyorum. Ağırbaşlı yada dokunulmaz olma konusuna gelirsek: Hayatımda bana hoppa muamelesi yapmaya yeltenecek birini görmedim görsem de beş on misli ödemiştir, dokunulmaz mıyım bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki potansiyel bir mahalle karısıyım ve gelip asılan bütün erkekleri sevmediysem def etmişimdir. Çok zor bir kızım o ayrı erkek olsam benden nefret ederdim. Sonuç olarak benden bir bok olmaz. Saygılar.

Sevgi Neydi? Sevgi Yemekti!

Çok saçma şeyler düşünüyorum. Misal dizilerde hep görüyoruz. Ortam melankolikken birden biri birine yastık atıyor, sonra o da diğerine derken böyle bütün yastıkların tüyleri havalarda, müthiş bi ortam herkes kahkaha atıyor falan...
Aklıma şu takılıyor, ulan bunlar orayı sonra nasıl toplayacaklar. Onu geçtim annesi oraya gelip odanın halini gördüğünde bunlar ne bok yiyecek sonra, o tüyler yerine terlikler uçmayacak mı o evde? O yastıklar nasıl öyle çabuk parçalanıyor, ben denesem olmaz yani. Bak gördün mü sevgili okuyucu bunları düşünüyorum. Beş dakika öncesinde de titaniğin neden battığını, ricky martinin neden gay olduğunu, avm lerdeki insanların neden düğüne gider gibi süslendiğini  falan düşünüyordum. Boş beleş insan işleri bunlar e tabi bende öyleyim.
Ay ama dur şimdi aklıma takıldı bu benim,  cidden alışveriş merkezlerindeki hatunların hepsi taş gibi uzaktan, olum ben yaşamayayım yani o zaman, onlar kızsa ben neyim diye düşünüyorum. Sonra bir yaklaşıyorlar…Davulun sesi gibi, uzaktan hoş geliyorlar sadece azizim. Cilt diye bir şey kalmamış yani pudradan fondötenden. Birde şey var tabii, şu cilt tonlarını tutturamayınca yüzlerinin aldığı hal. Kadının boynuna bakıyorsun abi bembeyaz. Bir fondöten var yüzünde merhaba beyoncee!
Hepsinin de yanında muhakkak bir adam böyle girmişler kollarına birbirlerine sırıtıyorlar hangi kuytuyu bulsak da yiyişsek der gibi. Yani bilmiyorum belki o benim fesatlığım ama öyle bakıyorlar. Ama şimdi “snne be sllkk .s” deseniz bile haklsınız zira sevgililer dimi? ne yaparlarsa yapsınlar.
Allah’ım tek dileğim bir sevgili bulup onun gözüne sokmak, yani hayır sevgilim var gibi bir şey de onun haberinin olması lazım yoksa ben çatlıycam. O değil de çocuğu ne arıyorum ne soruyorum. Öyle vefasız mal bir insanım yani, bilmiyorum belki de “Görüyo musun raptiyeem? Sen naz yaptın aklınca, utangaçtın millet kaptı beni hıııhh” demek için birlikteyim onunla. Yok ya bir dakika bu çok ağır oldu. Bir kere çocuk çok iyi ve her anlamda iyi yani, seviyorum tamam da aklımdan da geçmiyor değil. Sevgi neydi? Sevgi yemekti. Ye beni aşqaaam! Modunda falan da değilim tabi.
Ah raptiyem ah be, bilmiyorsun ki sevmiyorum dediğimde nasıldı ruhum…Canım yandı bildiğin ilk defa. Hayır dimi git peşinden bağla kendine sevgilim de falan, bildiğin göz göre göre gitti bitti çocuk.  Kendime öyle bir sövdüm ki, görüyorum arada; ya böyle midemden kalbime ağır vasıta araçlar hareket ediyor gibi oluyorum. Benzetmemin içine sıçıyım ama öyle yani, onunda baktığını görüyorum, hatta takip ediyor gibi. Sürekli karşılaşıyoruz amk. Sezenden lütfeeenn görmiyiyim seniiğğ, dinleye dinleye bir hal oldum. Ama inadına bırak karşılaşmayı çarpışıyoruz, arkamı bir dönüyorum o, bitti artık bu gün görmem diyorum tam karşımda. Hay kaderimin orta yerine pandalar düşsün e mi! Aslında çocuk bildiğin atarlı ergen. Öyle gibi yani, birkaç arkadaşı var onunla duvarlara tırmanıyor. Çocuktaki enerjiye hastayım esasen, abi bir dakka yerinde dur dimi? Aynı ben! Ben ki serviste giderken bile oturmaktan nefret edip neredeyse ağlayacak konuma gelen insan, kendim gibi böyle kıpır kıpır birini buldum diyorum, tak! İşte olanlar oluyor, kavuuşmak hayall oluyor. Şu an bulduğum çocuk, yani bu biraz kötü bir sıfat oldu farkındayım ama nasıl desem, bildiğin romantik lan. “Seni sevince bütün insanlar öldü sanki..” falan gibi cümleler böyle, bir yerden alsa hiii msn nicki kopyalayıp yapıştırmışsın git bee ayrılcam sendenn de diyemiyorum çünkü belli yani yazıyor çocuk. Yani bir insan bu kadar kusursuz olur, birde tipi var aman Allah’ım..O değil de o böyle şeyler yazınca ben göt gibi kalıyorum, anca beğeniyorum falan. Hayır bende karşılık olarak bişeyler yazsam cidden tutamayacağım kendimi yani tahrik etmeye kada yolu var bunun biliyorum. Şu sanal karakter hesaplarında yaptığımda adamın dalga geçtiğimi karşılık vermediğimi anlayınca hesabı kapatıp gittiğini biliyorum çünkü o derce kaptırmış kendini.
                                        Sevgili sevgilim, azcık küfret lan bana!

30 Aralık 2011 Cuma

Özeleştiri

Burası bildiğin günlük gibi oldu, geriye dönüp okudukça aptal aptal güleceğim cinsten şeyler yazmak istiyorum o yüzden. Hem soruyorum kendime, kaç kişi okuyordur ki burayı. Koy ver gitsin kızım! Kendi kendine benim kadar yeten az insan vardır, öyle şeyler yapıyorum ki katılakatıla gülüyorum sonra kendime. Çevreme baktıkça anlıyorum, insanlar gülmek eğlenmek enerjilerini yüksek tutmak istiyorlar.  Bana gülüyorlar falan ya…seviyorlar hani, ulan peki beni kim güldürecek. Cem yılmaz gibi sevgilim olsun istiyorum. Ne bileyim ya da bir cim keri falan. (çok doğalım) Gülmekten boğazlarımız ağrısın istiyorum. Kendimdeki bu manyaklığı çevreme de bulaştırdığımı farkediyorum.
Bazen de ruhumun geri zekalı hallerini geçip aynaya bakıyorum. İlk baktığımda Ceren, kızım ne güzel bi yüzün var senin yeaa diyorum bebek gibisin diyorum bukalemun gibi hatunsun gözün renk değiştiriyor bak şimdi de yeşil olmuş vay beaa, saçların maşayla yapılmış gibi o derce belirgin ve parlak dalgaların bile diyorum, sonraki bakışımda ilk önce git memelerini erit hayvan! Yazın ondan sonra oranı buranı kapatmak için straplezlere mahkum kalıyorsun! Şu çiçekli böcekli pembe beyaz pijamalarının içinde ne kadar da seksisin, (!) ne mal hatunusn git bak azıcık kendine! Diyorum. Ben tam ” Tanrım beni baştan yarat” moduna geçmişken biri gelip iltifat ediyor, fiyuu sanırım ben güzelim lan diye bir ruh haline bürünüyorum.  Ciireen gözlerini bana veeer, oha ceren saçlarına maşa mı yaptın yoksa doğal hali mi? Sendeki göğüs bende olsa keşke bende seninki gibi olsun istiyorum diyen lezbiyen olduğunu düşündüğüm arkadaşlarım bile oldu.  Benim benimle çok bir alakam yok, bıraksalar sokağa pijamalarımla bile çıkabilirim, tabii herkesin öyle dolaşması şartıyla. Aslında bunu söyleyen ben olamam, iki adımlık yere giderken bile rimel sürüyorum bazen kokoşluğum tutuyor. Hatta onu bile beceremiyorum, sürdükten sonra bakıyorum kaşımı boyamışım, sanra oha diyorum ne kadar uzun kirpiklerim var benim kaşlarıma kadar uzanıyor, aslında bu güzel bir olay fakat her seferinde kaşımı boyamak artık rimel kutusu dahi görmek istemeyecek derecede bir tiksinti yarattı bende. Kendimle ilgili tek bildiğim şey bana makyajın yakışmadığı.Makyaj yaptıktan sonraki halimle yapmadan önceki halim arasında neredeyse fark yok, daha doğrusu belki de ben beceremiyorum. 
Az evvel dışardan geldim, birkaç işim vardı. Kasada yandaki süslemenin boşluğundan bir adamın dakikalardır bana baktığını farkettim, bakıp bakıp sırıtıyor üstelik, hörmetler abii! Diyebileceğim bir yaşta olması da cabası. Zaten o alışveriş merkezinde başıma gelmeyen kalmladı benim de geçiyorum oraları. Sonra bir kız gördüm, yüzünde hakikaten meymelet yok ama incecik..zayıf pislik. Her türlü gideri vardı yani. Bende bir aşağılık kompleksleri..Aman yarabbim! Birde bakışı vardı ki kızın! Saçını başını yolmak istedim, önce yolup sonra tutması için eline verecektim, kaç telini yolduğumu saydıracaktım. Sonra o bacaklarını kıracaktım incecikti çünkü, kar yağdığında kardan adamına sopa yapması için saklamasını söyleyecektim ona! Bütün bu düşünceler  2-3 saniye içinde geçti beynimden kızı göreli 1 dakika bile olmamıştı. Ama yook! İişimi hemen halledip kasada kıstıracaktım ben onu, takmıştım kafaya! Kıstırıp tabii ki bu hayal ettiklerimi yapmayacaktım ona, ama o meşhur bakışlarımdan birini atıp psikolojisini yerle bir edebilirdim. O anlamda üstüme tanımam. Neyse efendim işim bitti alacağımı aldım derken kasada gördüm bunu, aklımdan çıkmış tabii, ben onun olduğu kasaya yürürken birden bire aldıklarımı paketlemem gerektiğini hatırladım horraaa danışmaya hediyelik bölümüne. O an içimden geçen zincirleme küfür tamlamaları en edepsiz kenar mahallelerde duyulmamıştır herhalde.
İntikam soğuk yenen bir yemek değil, sıcak içilen bir şarap gibi içimde kaldı neticede. Hala sinirliyim. Gerçi kızın bakışlarındaki amacı da bilmiyordum ki, belkide ilk görüşte aşık olup vitrinden indirip aldığım güzelim çizmelerime bakmıştı. Ya da kendimi avutuyorum. Cenazesine sofra bezi çırptığımın 0gudubet suratlı çirkefi, Çıkışa gel!

21 Aralık 2011 Çarşamba

Kızlar Alemi...

Kendi çevremi gözlemleyim dedim ve ulaştığım sonuç vahim…Aslında belki bunu yazmam çok özele girer ama biliyorum ki burayı okuyan insan saysı bir elin parmaklarını geçmez…
 Not: Verdiğim bilgilerin hepsi kişisel gözlemlere dayanır. Diyerek başlıyorum:
Bir kız kendisi konusunda her zaman kararsızdır:
-Yaa ama çok güzelim ben ya, Adriyana yanımda bok yemişş!
(15 dakika sonra) -Olm şu tipimek bak amk. Ahmetin mehmetin vs. yerinde olsam bende beni beğenmezdim!
Bir kız kendi övülsün ister: Yaa ayşe fatma baksanıza saçım bu gün çok mu kötüüü? (Kişi burada ay hayır canım çok güzelsin cevabını beklemektedir) Ayşe ve fatmadan gelen cevap: Yoo .
Genellikle Ayşe ve Fatma karşıdakini beğense dahi övmek istemez. Cevap kısa ve manidardır.
Bir kız başka hoş bir kız gördüğü an ki ruh hali: İç ses: Karşıdan gelen kız kim yaa, ay güzel ama. Olsun ben daha güzelim! Biraz kaşları mı kalın sanki? Ayhh o pantolonun altına o bot hiç olmuş mu? Bi dakka o gözleri gerçek mi ki yokssaa? Ay aman lensmiş, tırt! Ben onu orijinal rengimlen döverrim!
Bir kızın karşıdan gelen sevgilileri gödüğü an ki tepkisi: Ohaa! Ay oha diyoroom artık! Oğlan çok taşşş, ama o kız ne be yanında öyle çok çirkeeen! Ay bana verin o çocuğu yaa, ama kız çok çirkin bişiii yazık o oğlaana. Çööşş! Onlar kas mıı? Ben bu kızı yolarıım mk.
Bir kızın kendi kendini yorumlama anı: Ayyhh! Bu gün yine çok güzeliim, bi dakkaaa ben kilo mu almışım? Dışarı falan çıkmıyorum! Hemen diyete başlamalıyım. Anneee ben akşam yemeği yemiyceem!
Bir kızın reddedilme anı: Ya bu çocuk mal yemin ediyorum mal ya! Kör kesin kör gerizekalıı, ben zaten onu sevmiyodum kiee, yani nolcak sanki amaan pört. Ama ben o kadar mı çirkinim ya? Niye istemedi ki bu çocuk benii?
Bir kızın aşık olma anı: (İki kız bir çocuğu kesiyorsa o ortamı terk edin tanık olmak dahi istemezsiniz ben genelde bozuntuya vermeden uzaklaşırım) Ohaa ayşee! Yan masadaki çocuğu gördün müü?!!  (ayşe genelde kuul takılan taraf olur) Gördüm tabi kızaam. Sabahtan beri kesişiyoruz biz, gözleriylen yedi çocuk benii! Bakma ona oyarım o gözlerini seninnn!!
Bir kızın saate bakma anı: Ayyy 23.23 <3! Kesin beni düşünüyo, ama dur ya 22.22 yi neden görmedim ben? Düşünmedi mi ki beni?! Hayvan heriiif günde sadece 12 dakika mı beni düşünüyoo? Bu gün 09.09 u da görmedim, ay bu çocuk neden beni düşünmüyoo yaa!
Hayır bütün kızlar böyle değil. Ama açık söylemek gerekirse bu denli vahim durumda olan çok kız tanıyorum. Onların ruh hallerini de çok iyi biliyorum çünkü nedense çevreme göre bir güzin abla potansiyeline sahibim ve her türlü insan dertleşmek için yanıma geliyor, böyle kızlar genellikle türleri içinde en evrimleşmiş ve en yavşaklaşmış tiplerdir. Hatta bir erkek için neredeyse nefes alsın yeter demedikleri kalır. Erkek kesmek en büyük eğlenceleridir. Allah’ım sen benim gibi hala normal kalabilmeyi başarmış olan kızları böyle tiplerin gazabından koru. Subhaneke dinimiz amin.

15 Aralık 2011 Perşembe

Mazi kalbimde kahkahadır…

Ulan bu ne biçim başlık demeyin, benim gibi çatlaktan da bu beklenir zaten.  Bu yazıyı yazmama sebep olan bir şey oldu, daha doğrusu her yazıyı yazmama sebep olan bir şeyler olduğu gibi bunda da oldu. Tamam daha fazla saçmalamayacağım.
Bana yazılmış yaklaşık bi 10-15 tane mektup buldum. Anı defterimden bahsetmiyorum bile. Evet biliyorum bunlar çok saçma şeyler gibi duruyor, ama geriye dönüp baktığında öyle içine işliyor ki bu yazılanlar. Şans eseri karşıma çıktılar ve okudum hepsini, benden beklenmeyecek bir şey ama resmen duygulandım lan. Hele biri varki okudukça yanımda hissettim yazanı, evet şimdi daha ileri gidip o mektubu yazacağım buraya, kendi özelimi bu kadar açınca kendimi PuCCaa gibi hissediyorum. Her neyse, başlıyorum…Bu mektubu yazan kişi sevgisini anlatmak yerine beni anlatmış, sanırım böyle dostlar insana zor nasip oluyor.
-Zor kırılır ve zor affedersin, bir insana çok şans verir ve anlayışlı davranırsın ama sinirini bozarsa çok yırtıcı olursun ve sadece çok değer verdiğin insanlardan özür dilersin. Hakkını asla yerde bırakmazsın, değer verdiğin şeye sahip çıkarsın, anne gibi şefkat gösterirsin ve mis gibi kokarsın. (Bu cümlenin hesabını soracağım ondan neyse mektuba dönelim) Üzüldüğünü asla belli etmezsin ve hep sessizce ağlarsın,saçlarının kıvırcıklarıyla oynamayı seversin (aslında pek sevmem) Tiyatroya çok önem verirsin (tamamen haklı) Kültürlüsün, bilge gibisin saygılı ve yeri geldiğinde eğlenilen birisin. (baya övmüş beni balım) Şakadan anlar ve insanların görüşlerine saygı duyarsın, incitmeden konuşursun. Birisinin arkasından konuşur mu diye denedim ve beni bu konuda çok mahcup etmişliğin oldu. Benimle takılalı içimdeki yaratığı ortaya çıkardın ve bilmeni istiyorum seninle hiç gülmeidğim kadar güldüm!      
Edebiyattan hoşlanırsın, insanların kalbine inebilen bir insansın çok destek verirsin sanki asla yıkılmayacak gibi bir his verirsin…Hayalin oyuncu olmak, anılın yönetmenliğinde goncayla film çekmek (yüzde binbeşyüz haklı) Tiyatroya aşıksın ve hanımefendi bir kızsın (tamamen saçmalamış hanımlığın yanından geçemem) Bülent ersoy saçı yapmak gibi fantazilere sahipsin (çok doğru) Kelimelerle çok iyi oynar ve okkalı sözler kullanırsın. Çok güzel mimikler yaparsın harika bir oyuncu olacaksın! Ders notların düştüğünde sıradışı bir şey yapıp ders çalışırsın (ara sıra bazı bazı) Kitap ayırt etmez ve her kitabın güzel yanını bulursun. Sen çok iyi bir dostsun..Tek gerçek dostsun!  -Demiş ve eklemiş;
Bence çok çekici bir yüze sahipsin, dere dibi rengi gözlerin var. Sana bakınca seni içime sokasım geliyor çok tatlısın bal dudaklım <3 Güzelsin. (Bana karşı farklı amaçlar içinde olduğunu düşünmeye başlıyorum.)
Ve evet sonuç olarak çok iyi dostlara sahip olduğumu farkettim ve o kafamdaki saçma –yalnızım- düşüncesi tarihe karıştı. Ben aslında hayatım boyunca hiç yalnız olmadım, yalnız bırakmadılar. Aşk hayatı denen o saçma olay umrumda değil. Konu aşk oldu mu siktir et felsefesiyle yaşıyorum sanırım.
Bu mektubu bana yazan, iyi ki tanımışım dediğim dostum ve daha bir çoğu, hayatım boyunca dost kazığı denen o acıyı bana tattırmayacağından emin olduğum o insanlar, hepiniz iyi ki varsınız. Her birimiz farklı yerler kazanıp gitsek de boş bulduğumuz her an birlikte ve kahkaha atarken buluyoruz kendimizi.  Aşk acısı yada diğer her türlü hayatın sillesi gelsin geçsin…
Ama tek bir bilidiğim var; İnsan böyle dostlara sahipse nefes almak için hala bir sebebi var demektir.

İnadına Yaşamalı Bazen.

Hayatımın en berbat günlerini yaşıyorum, her kışın sonu baharmış e bitsin artık bu kış Allah aşkına. Derdin ne? Neyin var? Aşk acısı mı? Sıçayım aşkınıza dünyadaki tek sorun bu mu? Boş insanların tek derdi bu evet. Neyim var diye soracak olursak…
Benim şu yaşta çektiğimi yaşayan çok az insan vardır, buna kesinlikle eminim. Uzaktan bakınca çok şen şakrak tam kafa kız diye yorumlarsın gel de sen bana sor…Babamın bana bir “sen orospusun” demediği kaldı yemin ediyorum. Facebook’taki resmimi görmüş. Resmi anlatıyorum: Yüzümün yarısı saçımla kapalı, kulağımda kulaklık, vücüdumdan tek bir yerim dahi gözükmüyor. Neymiş? Çok şuh bakıyormuşum orada. O resmi çekinirken dans ediyordum, gözüme fotoğraf makinesi çarptı ve gülmemek için kendimi sıktığım bir anda pat diye çekiverdim. Ne kadar seksi değil mi? Gel de bunu ona daha doğrusu onlara anlat! Millet bacağını ayırıp o biçim poz verirken benim tek gözüm ona dokunuyor. Neymiş efendim saçlarımı kestirmeliymişim. Çok dikkat çekiyormuş. Allah belamı versin ki yataktan kalktığım saçlarla bütün bir ömrünü geçirenlerdenim. Saçımla başımla uğraşmam ki ben , vaktim yoktur ki ona! Daha doğrusu 5 dakika bile ayırmayacak kadar üşengecimdir saçım başım konusunda. Ben yataktan kalkar sokağa çıkarım üstüme bişeyler geçiririm öyle makyajım da yoktur ulan kalem bile çekmem ki ben?
Okulda her gün gördüğüm makyajlı kızların yüzündeki boyayla okulun bir duvarına olduğu gibi sıva çekebilirim oysa. Ama gel gelelim benim önceki gece bir kere sürüp sonra binbir emekle sildiğim bir göz kalemi bile sonraki gün aa ceren  gözünde kalem mi var diye konuşulmaya başlanır.  Başlarım ben böyle işin içine! O resme bakış açısı da ilginç tabii, “resmi gören bir erkek anında dürtmeye başlar zaten!” diyor. Sen öyle yapıyorsun herhalde baba? Demedim diyemedim. Kıskan kızını, koru, kolla. Ama bunları çektirme bana ne olur ya. Canımı yakma sadece 1 hafta baba-kız gibi olalım. 1 Hafta da olsa seveyim seni. Anlatamıyorsun ki, okulda etek bile giymem, 3 düğmenin 2 si kapalıdır zaten bende. Hayır hiçbir şey bulamadın bakışlarıma mı takıyorsun şimdi? Yakında saçlarımı 0 a vurduracak bu adam benim. Markette arabayı park etik bekliyoruz, yan arabanın olduğu gibi erkek olduğunu görmedim, farketmedim bile. Durduk yere arabayı geriye çekti, ben o an çaktım tabi mevzuyu. O pis pis bakan adamların utanması gerekirken ben yerin dibine girdim!
Tatillerden de sırf bu yüzden nefret ediyorum. Uzun yolculuklarda haliyle petrollere çekiyorsun arabayı…Erkek erkek erkek! Otele gidiyorsun millet yaşına başına bakmayıp olmadık şeyler söylüyor. Hele o allmanlar..o ruslar. Sabah akşam bira içtikleri yetmiyor birde biranın içinde yüzüyor herifler. Şaka değil elindeki birayı da havuza döküyor şerefsizler. İğreniyorum…Bende başka bir amaç yok ki kardeşim! Kendimi bildim bileli yüzerim ben, durmadan yüzerim 12 saat çıkmadığımı biliyorum. Gelip çokmak sokmak ne haddine?
Otelllerin geceleri çok berbattır özellikle, hele o animasyon sonraları…Çocuk animasyonları biter aileler yukardadır. Gençlik aşağıda içer de içer. Sonrası barlar sokağıdır zaten daha da sonrası kim kime dum duma hesabı…Ha şimdi sor bakalım bunları sen nerden biliyorsun? Gecenin o saati bara inmek zorunda kaldım bir sipariş üzerine. Oha babam yaşında lan diyeceğim türden bir turist; elinde her zamanki içkilerden. Benim elimde de gayet masumane bir kola… Birkaç adam birden “şii is batuufuul” diye bir bağırmış ben öyle bir ses tonu görmedim, dönüp milletin bana baktığına eminim. O an dönüp arkama baksaydım ne olurdu bilmiyorum ama yerin dibine girip bir daha çıkmak istemedim bu belki de en üstü kapalı ve en küçük –iğrenç- anılarımdandı, daha neler duymadım ki...
Ha gelelim fasulyenin faydalarına, evet bütün bir erkek ırkından nefret etmiyorum araya kaynayan adam gibi adamlar vardır, belki, yani umarım. Şimdi bana ister sürtük deyin ister yollu, etraf “kahperengi” olduktan sonra senin beyazlığın kimseyi inandırmıyor işte.

7 Kasım 2011 Pazartesi

Ondan Bundan Şundan

     Hemen büyümeyi isterdim, isterdik. Ama yaşımız ilerledikçe sorunların bu kadar büyüyeceğini nerden bilirdik ki değil mi? Canımızın bu kadar yanacağını bilsek o zamanlarda kalmak için elimizden gelen herşeyi yapardık herhalde. Yoo.. mtluluklarda büyüyor elbet seninle birlikte, aşkı tatmayan bir ruh çok eksikmiş mesela. Ama şöyle bir durum var ki o zamanlardaki mutluluklarımız çok daha saf ve içtendi.
     Küçüklüğümden beri hep olgundum. Hatta lafta sözde değil bu olgunluk konusu tanıyan herkes bilir beni. 2 katı yaşımdaki insanlarla hep daha iyi anlaşmış dertlerini paylaşmışımdır. Asla küçüksün sen, boşver muamelesi görmedim ben. Keşke görseydim…Neydi beni bu kadar olgunlaştıran? Ruhumun bu kadar büyük olması neden? Acı  olgunlaştırırmış ya insanı o hesap işte. İntihara kalkışmayı çok erken denedim mesela, ne büyük aptallık! Annemin gözleri önünde çekmiştim bıçağı. Ha sonuç falan yok başlı başına gereksiz bir sahneydi. Şimdi hatırlayınca gülüyorum hatta…
     Her zaman sorumluluklarım vardı benim. Kendimden 10 yaş küçük kardeşimin annesiyim sanki . Onunla beraber büyüdüm diyebilirim…Arkadaşlarım alışveriş merkezlerinde eğlenirken ben ona bakmakla yükümlüydüm bu yaz. Çok ağır evet. Ha mükemmel bir tatil geçirdim hakkını yemeyelim, onlarca yer gezdim ama “Bütün gün evdesin boş boş durma da şu ev işlerini yap.” Diye biraz yakınan bir validem vardı evde. Yaparım yapmasına, yaptım da. Buna rağmen hala bağarıp durmaları yok mu… Bakıyorum çevreme; yaşıtım olan insanlar yaptıklarımın onda birini beceremiyorlar genellikle. Ne yemek ne ütü ne bulaşık. Allah kahretsin ki ev hanımı gibiyim ve tabii anne gibi.
     Öyle yorgun düşüyor ki ruhum, genç olduğumu unutuyorum, sanki az sonra romatizmam tutacak gibi…Ve buna rağmen gülüyorum kahkaha atıyorum ya! Yenik düşmem, düşemem hiç kimseye.  Annem anlatır beni bana, sendeki inat hiçkimsede yok diye, burnundan getiririm kadıncağazın. Eğer iyi bir okul kazandıysam bu çevredekiler  gıcık olsun da ben kimmişim görsünler diyedir. Hiçbir zaman ay ben çok çalışıyorum acaip zekiyim triplerine girmedim girmem. Kendini öven insanlar içlerinde yaşar asıl sefilliklerini,övülmeye muhtaçtırlar çünkü kimse ona iyi olduğunu söylememiştir daha önce.  Söylemedim ve sonuçlar açıklandığı an asıl yenilgiyi gördüm yüzlerinde. “Ah canım inan çok sevindik” diye tebrikler gelmeye başladı, gözlerinin en içine baktım. Uzun zaman geçti kazanalı ama hatırlıyorum…Kendi çocuklarında görmek istedikleri başarıyı bende gördükleri anki samimiyetsizlikleri hissedilmeyecek gibi değildi. Artık hem bir ev kadını hemde kariyer yapmış bir kadın gibi hissediyordum kendimi ve işin garibi 15 yaşındaydım.
     Ve yine yeni yeniden yalnızdım işte. Ev gün içi her zaman boştur, geceleri sessiz… Müzik ritmi bozar belki sessizliği yada bir iki kitap sayfası. Gömülürüm içine, al beni alabilirsen. Aşk gelir aklıma bazende. Hani o bi garip ruh hali, platoniği can yakar ama sevdi mi de uçuruveren duygu. Geldiği gibi gitmez, gitmesinde…Hatta her an kalsın yanında gitmemek üzere, ondan daha dolu bir duygu daha henüz tanımıyorum çünkü.
     Yaşadıkça şarkılar daha çok damarına giriyor, daha çok hissediyorsun. Hıçkırmak çığlık atmak istediğin halde sessiz ağlayıp kendini sıkmak gibi gözlerinin içine bakıp sana dokunamamak.  Sonra sahte mutluluklar, her saniye attığın kahkahalar… Her kahkaha bir gözyaşıdır aslında, kim bilebilir ki içini?  Ağladığı kadar güler insan, hissettirdiği kadar hisseder , kendini güzel bulduğu kadar güzeldir..sevdiği kadar sevilir…”Neden mi?” Çünkü bende Seni Seviyorum, sevdiğim kadar sev beni  ve hissettiğim kadar hisset!

    

23 Ekim 2011 Pazar

Amaç? …

Geçenlerde bir oyuncunun röpörtajını okudum, filminde oynadığı sevişme sahneleri hakkında konuşuyordu. Bu tür sahneler hakkında ne düşündüğüne dair açıklama yapılması istenmişti.. “Benim mesleğim oyunculuk ve ben işimi en iyi şekilde yapmakla yükümlüyüm.”  Şeklinde bir sözü vardı. Senin işin sevişmek mi demezler mi adama?
Oyunculuğun aslı sevişme sahneleri midir? Kim daha iyi sevişiyorsa o oyuncu altın portakala yada daha başka ödüllere layık mıdır? Oyunculuk kavramının böyle anlaşılmasından nefret ediyorum.  Herhangi bir dizinin her bölümünde en azıdan  bir sevişme sahnesi izler hale geldik. Türk kesimi muhafazakardı hani? Kim iziliyor bunları, neden bu kadar açız böyle sahnelere diye sormadan edemiyorum.
Yeşilçamın bir masumiyeti vardı oysa. Bakışlarıyla herşeyi yaşatıyorlardı çoğu zaman. Oyunculuğun ana felsefesi  o karakteri ve ruhu anlatmaksa bu bakışlarla çok daha masum ve doğru bir şekilde anlatılmadı mı bize zaten seneler önce? Reyting amaçlı oldukları bariz ortada olan bu sahneler amacına da ulaşıyor kabul etmeliyim. Her filmin bir derdi vardır. Anlatmak istediği bir konusu vermek istediği bir mesajı… 3. Bir gözdür sanat. Halkın, toplumun derdini başka gözden sunmaktır, biz tek derdi sevişmek olan bir toplum değiliz ki azizim! Hazal Kayayla ilgili de bir şey okudum, okumaz olaydım. Cahillikten nasibini almış gibiydi kendisi.” Yok öpüşmem yok sevişmem diyorsan oyuncu olma o zaman.” Diyor hatun. Yılların oyuncusuy-muş gibi ahkam kesiyordu üstelik. Karakterin ruhu olmalı, sette veya sahnede o ruhla oynamalı oyuncu. Hissettirmeli ki alkışları hissedebilsin işini sevmeli ki sevilsin, sahici olmalı ki karşılığını alabilsin.
Deneyimim olmamasına rağmen hissettim ben bunu. 1 kere ama gerçekten. Oynadığım kızın sevgilisinden ayrılacağı sahnede gerçekten ağlamaya başladım. Berbat hissettim kendimİ ve öyle hüngür hüngür döktüm sahnede. Dizilere baktığımda birçok oyuncunun ağlamayı beceremediğini görünce ahh diyorum. Ah ben olacaktım orada! 
Türkan Şoray kanunu diye de bir şey yoktur ayrıca. Kendisinin bende mide bulantısı  hissi uyandıracak cinsten bir sahnesi bulunmakta. Hakikaten yıkılmıştım görünce izlemeden de kapatmıştım bir çırpıda.
Hala hayranıyım ve hastasıyım o ayrı..
Bu yazıyla çok namus bekçisi tavırlarında hissetim kendimi. Hayır, oyunculuk ruhunu hissetmek sadece sevişme sahneleriyle olmaz ben bunu anlatmaya çalışıyorum  en azından benim fikrim bu. İşini en iyi şekilde namusuyla adam gibi yapan ve buna rağmen ödül törenlerinde ödülleri silip süpüren nadir oyunculardan olabilirim bende umarım.  Bir Günay Karacaoğlu bir Binnur Kaya…
Neden olmasın efendim? Bekleyin ve görün…

9 Ekim 2011 Pazar

Pamuk Prensesi Yedi Cüceler

     Yutkundukça gözyaşlarının tadını hissetmek gibi, neye kızacağını bilememek… Şimdi sakin ol ve elindeki hayalleri yavaşça yere bırak. Üzülme sakın. Hiçbir
Zaman gerçekleşemeyecek kadar güzellerdi zaten, bilirsin… 
    
     Yine aynı karanlığın içinden doğuyor yalnızlık. Ne güzel şeysin sen... ne sessiz ne huzurlu. Hayır, yalan söylüyorum... Sessiz olduğun doğru sevgili yalnızlığım ama kesinlikle huzur verici değilsin. Çok vefalı bir dostsun, beni hiç yalnız bırakmıyorsun o ayrı... Kendimden başka kimsemin olmadığını hissedeli çok oluyor. Çevremdeki o sözde mutlu insanlara bakıyorum. O kadar sahteler ki yapmacık mutluluklarını kahkahalarla izliyorum... Güldürüyorsunuz beni, herkese güzel ve mutlu görünme çabalarınız neden? Gerçek kişilikleriniz o kadar mı çaresiz? Kendiniz olun, kişiliğinizi gizlemeyin. Çok komik bir anda kendinizi sıkarak gülmeyin. En yüksek sesinizle şen şakrak değerlendirin o anı. Hatırlamaya değer bir tek onlar var çünkü.
    
     Muhabbetimin en iyi olduğu varlıklar galiba kitap ve müzik, birini arayıp deli gibi konuşmak da gelmiyor içimden, bırak ruh halimi anlatıp dertleşmek 2 kelime anlatmaya bile üşeniyorum. Anlatacak çok şeyim var çünkü bir başlasam susturamazsın beni. Ben hep dert dinleyen ve teselli eden taraf olmuşumdur, Ceren bir derdin var senin anlat ne oldu diye yanaşınca bir insan anlatınca hatırlayacağımdan hep geçiştiririm. O kadar çok şeye ağlıyor ve o kadar çok gülüyorum ki bazen ben bile Meksika dalgası yayan ruh halime anlam veremiyorum.
     O an için çok takılıyorum canımı yakan şeye, ama biraz kendime geldikten sonra umursamaz ve polyanna oluveriyorum birden bire… Hayır gerçekte beni tanıyan bilir, bulunduğum ortamda mutlaka millete kahkahalar arttırır ve gülme sebebi olurum, millet ceren sen ne içtin ya? Dese de aslında öyle enerjik hallerime bayılırlar, bir tek müzik melodisi yeter mesela benim çıkıp oynamama. Elime mikrofon tutuştururlar, başlarım şarkı söyleme onlarca insanın önünde.
     Kimden utanıyoruz ki biz? Nelerden çekiniyoruz? Kimler için bu suskunluğumuz? Niye bu kadar durgunuz? Peki, polyannayla neden bu kadar dalga geçiyor insanlar? Onun yapabildiğini kaç kişi yapabiliyor?  Ölüm harici hiçbir dert yok ki dermanı olmasın. Kanseri yenen de mutluluklarınız değil mi zaten... Hayat hiç mertçe davranmıyor biliyorum, bazen o kadar adaletsiz ve o kadar ardı sıra geliyor ki sorunlar. İnadına gülmek hayata savaş açmak gibi sanki… Bu savaş bende hiç bitmeyecek ve her an inadına güleceğim. Çünkü biliyorum; ben mutluyken üzülen insanlar var, ben mutlu oldukça siz ağlayın canlarım! Ağlarken çok daha güzelsiniz çünkü… J

23 Eylül 2011 Cuma

Neredesin Polyanna?!

  Elimi göğsüme götürüp kalbimi dinlemeye başlıyorum. Yavaş, isteksiz sanki. Öyle çok yanıyor ki canım durduramıyorum hiçbir şeyi.
Tam alıştım herşeye, hayat mükemmel- derken sevdiğim şeylerden aslında ne kadar uzak olduğumu anladım. İstanbul'dan, hayallerimden, o'ndan...
Birisi hayatıma girsin yalvarırım doldursun yerini, alsın bu acıyı benden ilaç olsun ne olur! Yine yalnız bir ruh hali, her zamanki gibi. Yalnızlıktan yakınmayalı çok oldu
çünkü artık insan görmek bile istmeiyorum, alıştım. Korkunç olan bu zaten insan alışabilir mi yalnızlığa?!
  Hayatı birlikte yaşadığım o dostlarım neredeler? Ben aramadığım sürece neden yoklar? Allah'ın cezaları nerdesiniz?! Gelip benimle ağlasanıza! Çare bulsanıza?
 Ağlamak nedir? Kendimce bir tarifi var, yani kendi bedenimdeki yan etkileri...
Gözler yemyeşil olur, adeta yosun tutar.
Göz altları sana isyan edercesine şişer ve korkunç gözükürsün.
Yorgun olmadığın halde bir yorgunluk çöker üzerine.
Bazen sessiz ağlamaya mecbursundur (ki bu berbat bir durumdur) ve haykırmamak için hayat mücadelesi edercesine bir süreç geçer.
İşin en kötü durumu da çevrede anne baba gibi unsurların olduğu bir ortamda neden ağladığını açıklayamama durumudur. Biri anlatsın onlara lütfen...Gerçi biri anlatsa
da anlamayacaktır anne baba, yaşının buna küçük olduğu, boş yere ağladığını, saçmaladığını söylediğini duymak ne kadar iyi gelebilir ki insana?

 İmkansızları yaşıyorum anca hayal kuruyorum! Bana inanan insanlar var, peki ben neden kendime inanmıyorum? Özgüvenimi elimden aldı insan-lar.
İğrenç insanlar tanıdım berbat şeyler yaşadım kişiliğim kendime olan güvenim inancım..Hiçbiri yok elimde. İşin garibi hala iyiyim o insanlarla kıramıyorum çünkü!
Bana aslında neler yaşattıklarını söyleyemiyorum, senden içten içe nefret ediyorum demiyorum diyemiyorum! Yüzlerine gülüyorum yardımlarına koşuyorum..
Hiçbir zaman kendini seven insanlardan olamayacağım herhalde, kendini sevmeyen başkasını sevemezmiş ya işe kendinden başlamak gerekirmiş hani. O kadar sevgi doluyum ki
kendimi sevmeye vaktim kalmıyor (!). Sen şöyle güzelsin şöyle yeteneklisin diye övemiyorum kendimi. Aslında galiba doğru olan da bu...Sen kendini övmeden bir başkasının
söylemesi.
 >> Sevgili hayat lütfen mertçe davran ve teker teker gel. Sınavından sokacağın milyarlarca insan var azizim neden ben?!

 Not: S.ktir et adlı kitabı okumak hiçbir işe yaramadı. Polyanna daha masumdu...

13 Eylül 2011 Salı

Neden Mi Sevemiyorum?

          Yadırganıyorum..çünkü millet zilyonuncu sevgilisine evet derken ben kimseyi sevemiyorum. Onlarda sevmiyorlar gerçi..Evcilik oynuyorlar anca. Ne anlıyorsunuz sevgisi iliklerine kadar işlemedikten sonra o ilişkiden? Laf olsun diye kendini 3-5 elletip aşkım canım bebeğim kıvamına gelip sonra da hiçbirşey olmamış gibi ayrılmak ne oluyor? Çok şey istemiyorum..Sadece Sezen Aksu dinlerken hissedebileceğim bir insan istiyorum. Hayatım boyunca 2 çocuktan hoşlandım. Sadece hoşlandım! Birisi durduk yere konuyu açıp: striptiz yapsana bana onu senden iyi kimse yapamaz dedi. Ağzının payını verdim ama hayal kırıklığından başka birşey olmadı benim için. Zannetmiştim ben sadece ama belli etti kendini sağolsun. Diğer çocuk da onlarca kişinin önünde "Sende ne marifetler var biliyoruz, bir ara gel benimkini de göstereyim" deyince sevmemeye yemin etmiş gibi oldum. Yerin dibine geçtim...Bulunduğun ortamda da bütün kızlar o çok popüler (!) erkeklerle kanka olurlar falan filan...Ama sen olmazsan dalga konusu olursun. Neden bu kadar mesafelisin ceren? O çocuk sana ne yaptı ki böyle bakıyorsun?  Kanka dediğim insan bankta otururken "öyle durma kaparlar seni yavvrum." Diye bağırmamış olsaydı mesafeli olmazdım evet. Yaşadığım semtten belkide böyle çok insan var.. Tiksiniyorum yemin ederim tiksiniyorum artık, çok rahat bir kız olmak isterdim, her önüne gelene evet diyen canımlı cicimli yapmacık ama gideri olan kızlardan. Belki o zaman daha mutlu olurdum bu olaylar beni rahatsız etmezdi. Şöyle bir bakıyorum...O densiz erkekleri tanımamış olsaydım "Erkek" kavramından bu kadar soğumuş da olmazdım. 
          Haa..çok düzgün tipler yok mu? Var... Yanlarında her türlü saçmalığı yapmaktan çekinmediğim erkekler de var, 6 senedir tanıdığım can ciğer insanlar da var. Sırf  3-5 kişi yüzünden bütün erkek toplumuna haksızlık yapmak adil olmaz. Zaten tek istediğim hissetmek.
         Şu yaşımda nasıl sorumlulukların altına girdiğimi düşünüyorum...Her gün 5 yaşındaki kardeşime adeta annelik yapıyorum. Yemeği yapıyorum. Temizliği yapıyorum. Ütüyü yapıyorum. Çok erken başladım hayata, çok erken büyüdüm, Ergen olmadan büyüdüm... Ağlamadığım tek bir gece ve katılana kadar gülmediğim tek bir gün yok
       
        Ama artık sadece gülüyorum! Herşeye gülüyorum..Tabii Deli muamelesi görmediğim sürece...

8 Eylül 2011 Perşembe

Kısaca: Ben!

Kendimden bahsetmek istiyorum...Kendim? Çok saçma bir kızım..Hakikaten. Girdiğim bir ortamda insanların anında bana ısınmasına öbür gün mıç mıç samamiyet kumkumasına dönüp buluşalım mı diye mesaj atmasına anlam veremiyorum, çünkü sadece saçmalıyorum. Twitterda yazıyorum gülüp eğleniyorum ama boş. Reelde neler yaşadığımı ne kadar ağladığımı bilen kimse yok elbette. Hepimiz sanal alemin kulu olmuş vaziyetteyiz...Peki ben neden öyleyim? Çünkü yalnızım! Bu kadar basit ve net. Bütün gün boyu koskoca  evde tek başına bir kız. Kitapları-kahvesi bazen televizyonu ve çoğu zamanda bilgisayarından başka pekte bişeyi olmayan insan-cık. En yakın arkadaşlarım gestapo levent ela alan oldu hatta o derece. E ne zorun var senin çıkıp gez diyecek oluyor bazıları. Gezeyim değil mi? Sadee oturduğum yerde 5-6 tane alışveriş merkezi olan o ankaranın en iyi semtlerinde sürtüp durayım. Çık gez bakalım böyle iklimde böylesi bir sıcakta. Sadece geceleri nefes alabiliyorum sanırım, 9-12 arası bütün semt emrime amade oluyor adete. Bi kere sessiz oluyor gece. (Tabi hava olsun yavşayalım diye korna basıp yanından geçerken müziği son ses açan arabaları saymazsak ) Birde canımdan çok sevdiğim arkdaşlarım tabii..Dost kazığı yemiş olabilirim, beni yeri geldiğinde rezil etmiş ve dünyamı başıma yıkmış olabilirler...Ama hepsini affedişime şaşırıyorum. En güzeli de onların geri dönmüş olması. Ama affedici olmak lazımmış, birçok kişi unutulurken sen haturlanıyorsun hiç olmazsa hergün mesaj atanın özledim seni yazanın oluyor. Hele 2 tanesi var ki...Hakikaten neler paylaştığımı düşünüyorum onlarla. Bütün saçmalamalarımı (Saçmalama dediysem eğlenmek ve karşıki dağdan duyulacak kahkahalarımı kastediyorum) onlar çekiyorlar, hatta çekmiyorlar benim gibiler, aynılar! İtiraf ediyorum, o 3'lüyü yolda görüp dönüp 2. kez bakmayan yoktur. Birlikte olduğumuz her an gülecek birşey buluyor olamamız da çok keyifli..Ama tabii birliktelik anları biter gecenin bir saati eve gelirsin, yine o sessizlik ve kimsesizlik hissi ortaya çıkar. Gecenin sessizliği yüzüne vurur herşeyi. SEN YALNIZSIN der adeta. Kahveye gider elin ve o bayıla bayıla okuduğun kitaplarına, işte mükemmel ikili...kahve ve kitap. Haa birde müzik! Sanatçı ruhluyum işte görüyor musun! Millet farklı hayaller kurarken ben tiyatro sezonu açılsın da bir an önce ustalardan ders çıkarayım kendime diyorum. Bakışlarıyla konuşan bir kız olarak oyuncu olabiliritem var kesinlilkle..hatta çok iddalıyım evet! Beni yeni tanıyan bir insan şu yorumu yaptı hatta geçen gün:" Kanka bu kız çok fena bakıyor." Kötü baktığım doğru, şuh da bakabilirdim ama aslında ona öyle bakmamın sebebi bana yavşamamasını sağlamaktı. Zira arkadaşım o çocuğu seviyordu ve ben bir çocuk yüzünden onu kaybetmeyi göze alamazdım. Dönüyor dolaşıyor ve yine oyunculuğa gidiyor aklım.Çok öyle entel havalarında zannedilmeyim şimdi..asla değilim çünkü. Angaranın bağrından kopmuş bir kenar mahalle dilberi ruhum da yok değil... Oysa ki şu an kaşımı gözümü saçımı başımı övüyor olmama gerekirdi, ayh işte göğüslerim şöyle bacaklarım böyle falan filan...Asla böyle bir performans beklemeyin benden; Ama motzartın beethoven a o çok küçükken söylediği laftan yola çıkarak: Bu kıza iyi bakın, onu yakında bütün Türkiye tanıyacak...

16 Ağustos 2011 Salı

Hayaller, Umutlar, Mutluluklar...

Laf olsun diye blog açanlardan ziyade içini dökmek ve belkide biraz da günlük niyetine kullanmak istiyorum bu sayfayı. İlk değinmek istediğim konu hayaller. Çocukluktan beri istediğim kafamda her gün saatlerce yer eden ve her aklıma geldiğinde nefesimi kesen bir hayalim var. Oyunculuk.. Çok sırada belki, herkesin hayali. Her önüne gelen oyunculuk için yanıp tutuşuyor. Mesleki anlamda harikalar yaratmıyorlar belki ama çoğu oyunculuğu para için sevilmek beğenilmek takdir edilmek hatta belkide egolarını tatmin etmek için isiyorlar. Peki ben ne için istiyorum? Ben başka biri olmak onun dertleriyle ağlayıp onun mutluluğuyla sevinmek istiyorum. Farklı anlamlar yüklemek istiyorum hayatıma. Belki biraz da kendimi ispat etmek istiyorum. O sahne, sana çevrilmiş ışıklar...hayatımda 1 kez ciddi ciddi oynadım önceki  deneyimleri saymazsak. Büyük bir roldü, uzun bir senaryoydu. Bir Fransız sosyetesiydik, ihtişamlı dekor ve muhteşem yazılmış bir oyun...Oyun yurt dışında da bilinen hatta İstanbul Devlet Tiyatroları'nda Nevra Serezli ' nin oynadığı bir oyundu. Dramaturji olarak harika kurgulanmıştı ve itiraf edebilirim ki Aşk-ı Memnu dan daha çok entrika ve aşk içeriyordu. Tam da kilit noktasında olan olaylar onun üzerinde dönen bir kızı oynadım. Adı Jaqueline..Yğksek topuklular şuh bir kostüm.. Bana hiç de benzemeyen sıradalığın içinde olmayan bir kızdı. Çok aşıktı. Rol arkadaşım aslında senelrdir tanıdığım bir çocuktu, çok yakındık. Asla duygusal bir bağ kuramayacağım dost dediğim insana aşk dolu bakıyordum, aşkım için yalanlar söylüyor ve yalanlarımla da rezil oluyordum.. Nasıl yaptım ne büyük cesaret! Tıklım tıklım dolu bir sahne..kimseyi tanıımıyorsun. Yüzlerce kişi sana bakıyor ve sen tek bir hatayla rezil olmaya hazırsın! Aşık olduğum çocuk haricinde birde baba karakter,ni oynayan o adı lazım değil vardı ki sormayın... Çocuk oyunun başlamasına 10 dakika kala senin sahnelerinde heyecanlanıyorum dedi ve beni sevmiş olması umrumda bile olmadan karşılıklı sahnemizde beni rezil edeceğini düşündüm. Etti de. Sahneye çıkar çıkmaz unuttu duraksadı. İnanılmaz bir çaba gösterip oyunu baştan yazarcasına doğaçlama yaptım! Kimdim ki ben? Daha ilk defa böyle ciddi bir oyunun içindesin ve kendi çapında doğaçlama yapıyorsun? Adeta sırattan geçercesine bir 5 dakika oynadım. Seyirci oyunu, senaryoyu, akışı bilmiyordu elbette ve bu benim için büyük avantajdı. Kulise döndüğümde tebrik etmeye başladılar... Hocalarım özellikle, en iyisini yaptığımı düşünmeye başlamışken birden benim gibi büyük bir roolde oynayan kız arkadaşıma yağan övgüleri duydum... Popüler sayılabilecek bir kızdı ve aslında üstün bir performans sergilemiş olmamasına rağmen kutluyorlardı kızı. Sonradan aslında herşeyin bir oyun olduğunu öğrendim. Onu da beni kutladıkları kadar kutlamış ve alkışlamışlardı. O yokken diğer bütün öğretmenlerim beni özel olarak tebrik ettiler. Sahnede oynayan herkesten daha iyi olduğumu ve ayrı bir sahhne ışığım olduğunu söylediler bana. Hayır böyle bir yorum asla beklemiyordum. Aksine kötü olduğumu bile düşünmeye başlamıştım.! Yani ben böyle şeyler yaşamışken asla bu meslekten vazgeçemem. Final sahnesinde çok eğlenmiştim, e komedi oynuyorsun kolay değil. Seyirciyi güldüreceksin ama kendin gülmeyeceksin.! Olabilir mi öyle birşey? Oyunculuk yalnız  para kazanmak ve mesleki anlamda ahkam kesmek değildir, oyunculuk başlı başına bir bağlılık ve yeri geldiğinde de aşktır benim için. Ya hep ya hiç diyorum...Ya ben İstanbulu alırım, ya da İstanbul beni.

9 Ağustos 2011 Salı

Kin Nefret..

Evet evet. Fazla nefret doluyum...Değmeyecek insanları fazla kafama takıyorum, saf salak konumunda intikam senaryoları üreten bir küçük ceren-cik. Allah kahretsin beni ki o aptalların 1 senemi mahvetmesine izin verdim. Ben mi sebep oldum? bu nefreti içimde ben büyüttüm de mi o kadar çektirdiler bilmiyorum. Tam unuttum! bir daha yüzlerini bile görmeyeceğim diye sevindiğim bir anda o hiç unutmadığım sesleri yankılandı. Anında tanıdım-tanımaz olaydım. Aylardır görmemiştim, unutmuştum. Hele o... Adını duyduğum an kanın o beyne sıçrama olayını hissediyorum. Allah hissettirmesin...Benden kindar olmuyor ama, olsa olsa kinder olur en çikolatalısından! Salağım çünkü kabul ediyorum, iyi niyetin daniskası var bende. Varsa yoksa kendi kendime sinir oluyorum...Ama sadece oluyorum işte. Başka birine zarar veremiyorum. En son nefreti çok çok sevdiğim dostumdan kazık yediğimde hissetmiştim. Sevdiği (?) çocuk uğrana kavga etmiştik hemde. Küfrü basıp silmiştim kızı. Ne de çabuk silmişim öyle. Sinirlenince ne fenaymışım ben? Çok değil ama1 ay içinde mesaj atmaya başladı kızcağız...Haksızlığını kabul edip özür dileyecekmişş miş mişş. Şu intikam olayına geri dönersek...İntikamın ilk adıma beddua olsa gerek. Öyle içten öyle hissederek ediyorum. Tutar mı? tutsa benim haberim olur mu? Ama intikamın alasını İstanbul alacak onlardan. Şimdi tarif bile edemeyeceğim bir durum. Şaşırtacağım...Herşeyi, herkesi. İnanmak istemeyenlere tokat gibi cevap olacak. Muhafazakar aileden batının göbeğine... Yine aynı sıradan ceren! Nefretinden yola çıkıp oyunculuğuna geldi işte.. Evet sinirlendim. Selvi Boylum Al Yazmalım gibi bir filmin dizi olup Türkan Şoray'ı Özge Özpirinçci'nin oynuyor olması sinirimi bozdu. Kim o pardon ama? Ne tecrübesi ne oyunculuğunu gördünüz ki. Kıskandım kabul ediyorum. Bu gün  filmi üst üste izledim. Sahne, kamera, ışık, kurgu, senaryo,oyunculuk...Filmi izlemekten çok bunlara dikkat ediyor olmam sinir bozucu farkındayım ama elimde değil. O bakış olmuş mu orda hiç? Bu ne biçim yönetmen bu açıyla çekilir mi? Ne haddimeyse bunları eleştirmek...Bende bilmiyorum. Galiba hiçbir zaman da bilmeyeceğim..