Aşkın tarifini yapacak kadar bilgeliğim ve düşünürlüğüm yok, ama aşk yerine seni anlatırsam doğru bir sonuca varabilirim. Nesin sen?
Türk kahvesini karıştıran çay kaşığı gibisin. Sen Yokken telvelerim dibine çöküyor en dipte sonda ve depresyonda oluyorum, gelip karıştırdığında ruhum da karışıyor ve ben seni yine çözemiyorum. Oysa seni tanımadan önce çarpıntı yapan tek şeyin kahve olduğunu zannediyordum…
Çocuk parklarında Sallanmayıca duran salıncaklar gibisin. Ben bir şey yapmadıkça senin ilk adımı atacağın yok, anca utan sen. Ama inat benimkisi işte nah gelirim.
Emekli öğretmen gibisin, dışarı çıkmıyor ve zar zor konuşuyorsun.
Kıvanç Tatlıtuğ gibisin ama bu ruhane bir benzetme olmadı o yüzden geçiyorum.
Türkan Şoray gibisin, öyle göz süzüp bakıyorsun. Oysa Ben kadir inanır olmanı tercih ederdim.
Yeni gelin gibisin, gelip konuşmaya dahi çekiniyorsun, gerdek sonrası mı açılacaksın olum ne ayaksın sen?
Yıldız Tilbe dansları gibisin, kadının kıyetlerindeki uyumsuzluk gibi sende uyumsuz ve dengesizsin. Götün başın ayrı oynuyor af edersin. Bizimle değilsin diyorum.
Demet Akalın gibisin yani öyle değilsin tabi de o kadına gıcık olduğum gibi sana da gıcık oluyorum çoğu zaman.
Şirinlerdeki gargamel gibisin, arada köyü basıp şirinleri kıstırdığı gibi sende arada bir gönlüme uğrayıp yeniden feth ediyorsun beni.
Okayanus gibisin, çünkü gözlerin onu andırıyor. Dalgalı, hareketli, tutarsız… güzel sakin, dingin bazen de.
Hey dostum! Canın cehenneme, git kimi seviyorsan sev ama ben senden vazgeçiyorum!